top of page

Ayırıcı Tanıya Dikkat !



Ayırıcı tanı bir terapistin en hassas davranması gereken konudur. Tanı kriterlerine bakıldığında pek çok patolojinin benzer semptomlar yarattığı ve aralarındaki farkın küçük detaylarında gizli olduğu görülmektedir.

Ayırıcı tanı konusunda dikkat edilmesi gereken ilk tutum patolojinin kendisiyle ilgilidir. Yani bu patoloji bir hastalık mıdır yoksa sendrom mudur? Ya da bu semptomlar hep var mıydı yoksa yeni mi ortaya çıktı? Örneğin, yetişkin patolojisinde depresyon, kaygı bozukluğu ve OKB’de de dikkatte, uykuda ve dürtüsellikte bozulmalar olur ama bu semptomlar gelinen tanıyla ilgilidir. Fakat DEHB’si olan ve terapiye depresyon, kaygı veya OKB gibi şikayetlerle gelen yetişkinlerde bu bozulmalar semptom olarak söylenmez; çünkü zaten bu semptomlar hep vardır ve fark etmeleri zordur. Yüksek fonksiyonlu otizmliler de OKB, sosyal kaygı ve çekinik kişilik bozukluğu ile karıştırılabilirler. Aralarındaki farka bakıldığında otizmde semptomların hep ve her zaman var olmasıdır.

Ayırıcı tanı konusunda dikkat edilmesi gereken bir diğer tutum patolojinin başlangıcı ve gelişimi ile ilgilidir. Bir diğer deyişle patolojinin başlama yaşını, ne kadar süredir devam ettiğini, hangi ortamlarda kendini gösterdiğini ve patolojinin danışanın hangi fonksiyonlarını etkilediğini bilmek ayırıcı tanı açısından önemlidir. Örneğin, otizmde işitsel fonksiyonda bozulma yoktur ama down sendromunda işitsel problemler sık görülür ya da asperger ile otizmin benzer ortamlarda benzer uyaranlara karşı farklı tepkiler verdiği görülür. Bir travmanın ardından ortaya çıkan semptomların TSSB’nun mu yoksa herhangi bir kayıp ya da yas sürecinin mi bir parçası olduğunu anlamak belirtilerin süresi ile ilgilidir.

Ayırıcı tanı konusunda dikkat edilmesi gereken bir başka tutum ise danışanın patolojiyi nasıl gördüğü, iç görüsünün ve farkındalığının olup olmadığı, danışanın semptomlar sırasındaki duygularının nasıl değiştiği ve patoloji bir problem olarak algılayıp algılamadığı ile ilgilidir. Örneğin, hem DEHB’de hem de davranım bozukluğunda hareketlilik ve dürtüsellik vardır; bunlar DEHB’de kötü niyet ve zarar verme amacıyla değildir, davranım bozukluğunda ise niyet farklıdır, vicdan ve sempati yoktur, bu noktada ayırıcıdır. Kişilik bozukluklarında ise problemin kaynağını kişiler dışarıda ararlar. Kendileri ile ilgili farkındalıkları yoktur ve yaptıklarını problem olarak görmezler.

Tüm bunlar göz önünde bulundurularak patolojiler değerlendirildiğinde doğru tanıya gitmek kolaylaşmaktadır.


Comentarios


bottom of page