Muhteşem Yüzyıl "Güvene Dair"
- Uzman Psikolog Didem
- 28 Haz 2016
- 2 dakikada okunur
Muhteşem Yüzyıl ülkemizde pek çok insanın hayranlıkla ve merakla izlediği tutkulu bir dizi haline gelmişti. Dizi konusu itibari ile çok sayıda insana ilginç gelmiş ve gerek görselliği gerek ise oyunculuğunun kalitesi ile akıllarda kalmıştır.
Ben de bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak elbette ki merakla dizinin yeni bölümlerini bekledim; ancak diziyi izlerken psikolog önlüğümü bir kenara koymak biraz zor oldu açıkçası.
Çünkü dizi konusu itibari ile hem tarihi hem felsefeyi hem tasavvufu hem sosyolojiyi hem de psikoloji gibi aslında pek çok sosyal bilimi ilgilendiren şeyler barındırıyordu. Ben de işi bu boyutuyla ele alıp o dönemde bunca olayın yaşanmasına sebep olan insan psikolojisini merak ettim ve biraz üzerine düşünüp yazmak istedim.
Bir bölümde Kanuni İbrahim Paşa ile ilgili olan şöyle dile getirmektedir:
" Tüm kainat karanlık ve sessizlik içinde... Karanlık içindeki aydınlıktalar. Karanlık ve sessizlik, ışığın ve sesin olmadığı değil; tüm ışığı ve sesleri içinde muhafaza eden güçtür. Karanlık aslında aydınlıktır Süleyman. Geceyi, uykuları bölen ses aslında sessizliktir. İnsan herkesi kendi gibi görür. Karşısındaki yoktur. Kendi gibidir herkes. Hele seviyorsa daha bir bütünleşir. Dünyası yuvarlaktır ve tektir. İçi bütün, dışı ayrıdır. Fakat canı yandıkça yüreğinin her bir parçasında karşısındaki insanlar artık karşısındaki insanlar olmaya başlar. Etrafı kalabalıklaşır. Kendi ve diğerleri olarak... Kendinin ve diğerlerinin dünyaları... İçi ayrı, dışı ayrıdır artık. "
İnsan birini sevince ona sonsuz güvenir ve onunla bir bütün olur, tıpkı İbrahim de olduğu gibi...
Ama karşısındakinin hatalarını gördükçe güveni sarsılır ve sevgisine rağmen kişi onu kendinden ayırır. Onun da diğerlerinden bir farkı kalmaz, tıpkı Süleyman gibi...
Bu yüzden de hayal kırıklığı daha büyük, öfkesi daha şiddetli olur.
Bir yandan intikam almak isterken diğer yandan da içindeki sevgisi vicdanını rahatsız eder.
Kommentarer