top of page

Uzmanlardan ailelere uyarı: Şizofreniyi ergenlik belirtisiyle karıştırmayın

Oldukça yaygın ve genç yaşta ortaya çıkabilen bir rahatsızlık olan şizofreninin belirtileri aileler tarafından ergenlikle karıştırılıyor. Şizofreni hastası bir gençteki değişimlerin ergenlikten bağımsız olduğunu kaydeden Uzman Psikolog Dörtkol: Aileler iyi bir gözlemci olmalı


25 Mayıs, 2019 08:06📷

Beynin karar verme bölgesinin bozulmasıyla ortaya çıkan şizofreni, dünyadaki tüm ırk ve kültürlerde görülebilen bir hastalık. Türkiye’de yaklaşık 300 bin şizofreni hastası olduğu tahmin ediliyor. Şizofreni hastaları, kafalarının içinde kendilerine ait olmayan sesler tarafından yönetildiklerini, duygularının ve düşüncelerinin denetlendiğini düşünüyor.

Ruhsal bir bozukluk olan şizofreni sadece bu hastalıktan mustarip olan kişilerin değil, yakınlarının da hayatlarını kâbusa çevirebiliyor. Bu bozulma neticesinde şizofreni hastası, kendisini rahatsız etmeye başlayan dış dünyadan bağımsız, kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi kendine yeni bir dünya kurmasına yol açıyor.


GENÇ YAŞTA ORTAYA ÇIKIYOR

Geçen günlerde İzmir’in Bayraklı ilçesinde yaşayan 21 yaşındaki Mahmut Can Kalkan, internet üzerinden sipariş ettiği siyanürü ailesine şerbet diye içirip anne babasını katletmişti. Kalkan’ın son zamanlarda psikolojik rahatsızlıklar yaşadığı ancak tedavi görmediği öğrenilmişti. Sağlık kontrolünde ise Kalkan’a ‘şizofreni’ tanısı konulmuştu.

Yaşanan bu olayla şizofreni tekrar gündeme geldi. Aileler, çocuklarındaki şizofreni belirtilerini ergenlik belirtileriyle karıştırabiliyor. Bu nedenle, çocuklardaki değişim aileler tarafından ‘geçici’ görülüyor. Ancak ailelerin ilgisizliği bu durumu bir felakete götürebilir. Uzman Psikolog Didem Üngör Dörtkol, konuyla ilgili BirGün’e bilgilendirmede bulundu. Şizofreninin oldukça yaygın hem de genç yaşta ortaya çıkabilen bir rahatsızlık olduğunu aktaran Dörtkol, erkeklerde daha sık görüldüğünün altını çizdi.


AİLELER İYİ GÖZLEMCİ OLMALI

Dörtkol, şizofreninin ergenlikteki değişimlerden bağımsız olduğu kaydetti. “Şizofreninin kendine has bir duygulanımı, fiziksel duruşu ve düşünce yapısı vardır. Bu yüzden ergenlikle karıştırılmaz” diyen Dörtkol, ailelerde uyarılarda bulundu. Şizofreninin erken yaşlarda ortaya çıkabilen rahatsızlık olduğunu vurgulayan Dörtkol, ailelerin iyi bir gözlemci olması gerektiğini söyledi.

Dörtkol, “Ailelerin şüphelenmesi halinde önce psikiyatri servisine başvurmaları ve iyi bir değerlendirmeden geçmesi öneriliyor” ifadelerinde bulundu.


TEDAVİ NASIL OLMALI?


Uzman Psikolog Didem Üngör Dörtkol, şizofrenide izlenecek tedavi yolunu şu sözlerle ifade etti:

“Şizofreni psikotik bir rahatsızlık olduğu için öncelikli müdahale ilaç tedavisidir. Bazı durumlar hastane yatışı da gerektirir. Bunlara ek olarak psikoterapi desteği ile de hastanın sosyal becerilerinin kazanılması hedeflenir. İyi bir tedavi ve kontrol programı içinde olan hasta sosyal olarak toplumda var olabilir ve kendi hayatını yaşayabilir. Onları topluma kazandırmak ise bizlerin en büyük görevidir. Aksi takdirde önce kendileri için sonra da toplum için üzücü şeylerin yaşanması kaçınılmazdır.”


Konuyla ilgili çıkan yazım:


Tehlike karşısında insan iç güdüsel olarak kendini korumaya alır. Böyle durumlarda yaşanan yoğun korku ve kaygının temelinde insanın evrimsel olarak kendini koruma isteği vardır.

Kaygı ve korku bizi tehlikelere karşı uyanık tutar, tehlikeleri önlemek ve kendimizi onlara karşı korumak için bizi motive eder, eyleme geçirir.

Belirli bir düzeye kadar yaşanan kaygı hayatımızda kabul edilebilir; ancak bu kaygı günlük aktivitelerimizi ve ilişkilerimizi etkilediği noktada bize zarar veriyor demektir.

Tıpkı şu anda toplumumuzda yaşadığımız yoğun tehdit algısına karşı hissettiğimiz korkunun ve geleceğimiz için hissettiğimiz kaygının normal olması gibi.

Ancak bu korku ve kaygının şiddeti gün geçtikçe artıyor, günlük hayatımızı etkileyecek hale geliyor ise durumun ciddiyeti artıyor olabilir.

Kaygının ve korkunun şiddetinin artması ne demektir?

Eğer;

travmatik olay, yani son günlerde yaşadığımız olaylar, gerek gün içerisinde gündüz düşleri olarak gerekse geceleri kabuslar olarak tekrar tekrar yaşanıyorsa,​

  • gün içerisinde aşırı uyarılmışlık, telaş, tedirginlik, huzursuzluk, birden ürkme ve sıçrama hali varsa,

  • geceleri uykuya dalamama, ara ara uyanma veya sabahları çok erken saatlerde uyanma gibi uyku bozuklukları yaşanıyorsa,

  • travmatik olayı anımsatacak ya da çağrıştıracak durumlardan ve etkinliklerden kaçınılıyorsa,

  • çevredeki küçük değişiklikler ve uyaranlar bile çok şiddetli algılanıyorsa ve tepkiler veriliyorsa,

  • çevreye karşı ilgisizlik, tepkisizlik, keyif alamama ve ilişkilerde ilgi azalması görülüyorsa,

  • çabuk sinirlenme ve öfke patlamaları yaşanıyorsa,

  • gündelik olaylarda dikkatsizlik ve unutkanlık artmışsa,

  • gün içerisinde şaşkınlık ve zihin karışıklığı yaşanmaya başladıysa,

  • kalp çarpıntısı, nefes almada güçlük, titreme, uyuşukluk gibi çeşitli bedensel belirtiler oluşuyorsa,

  • tüm bu şikayetler yaşanan travmatik olayın üzerinden 4 hafta geçmesine rağmen yaşanıyorsa,

sizi koruyan ve eyleme geçiren kaygı artık "sağlıksız bir hal almış ya da almak üzeredir" demektir. Bu noktada çeşitli psikolojik rahatsızlıkların temeli oluşmuştur.

Böyle bir tabloda profesyonel destek alınmalı ve destekleyici psikoterapi yöntemleri ile kişinin travmatik olay ile sağlıklı baş etme yöntemleri geliştirmesi üzerine çalışılmalıdır. İhtiyaç halinde psikiyatrist ile iş birliği yapılarak ilaç tedavisi de kullanılanılabilir.

Yazan: Uzm. Psk. Didem ÜNGÖR

www.psikologdidemungor.com

https://www.instagram.com/psikologdidemungor/

https://twitter.com/Psk_DidemUngor

Toplum olarak zor günlerden geçiyoruz ve bu yaşananların ruh sağlığımızı etkilemesi kaçınılmaz bir gerçek.

Gencinden yaşlısına herkesin bu süreçte travmatik olaylardan ötürü psikolojik olarak kendini rahatsız hissetmesi ve hiç kimsenin kendini güvende hissetmemesi çok normal.


bottom of page