top of page


Doğum sağlıklı her genç ve orta yaşlı bayanın yaşadığı, psikolojik olarak öncesinde ve sonrasında bir o kadar da anne adayını zorlayan bir durumdur.

Hem hormonal değişimler gibi biyolojik faktörlerin, hem de yeni sorumluluklara sahip olmak gibi psikososyal faktörlerin birleşimi ile kadınlarda doğum sonrasında ortaya çıkan çeşitli duygudurum ve anksiyete bozuklukları görülebilir.

Postpartum blues denilen semptomlarının doğumdan sonra ortaya çıktığı ve 10-15 gün içinde kaybolduğu duygudurum bozukluğuna çok sık rastlanılmaktadır. Çok sık ağlama, depresif bir mod, uyku bozukluğu, anksiyete (kaygı), hassasiyet, gerginlik ve bilişsel bozulma ile kendini gösteren bu durumun semptomları doğumdan sonra ilk 3-5 gün çok şiddetli olarak kendini gösterir ve ilerleyen günlerde azalarak ortadan kaybolur. Sosyal destek ve empati ile atlatılır. Bir rahatsızlık olarak görülmez.

Postpartum depresyon denilen rahatsızlık ise çok daha şiddetli, ilk kez anne olmuş kadınlarda daha sık görülen bir duygudurum bozukluğudur. Tipik depresyon belirtilerinin görüldüğü ve doğumun ardından ortaya çıkan bu rahatsızlık, bir yandan annede şiddetli bir suçluluk duygusu yaşatırken; bir diğer yandan da sahip olduklarından pişmanlık, umutsuzluk, karamsarlık, hüzün ve aklına gelen ölüm düşüncelerinden dolayı üzüntü yaşatır. Kesinlikle tedavi edilmesi gereken, psikolojik destek alınması gereken bir durumdur.

Postpartum psikoz denilen rahatsızlık ise acil müdahale gerektiren psikiyatrik bir bozukluktur. Doğum sonrasında çok nadir görülen ancak anneyi son derece etkileyen oldukça ciddi bir rahatsızlıktır. Semptomlar genellikle doğum sonrasında 2 hafta içinde ani olarak başlar; işitsel, dokunsal, görsel ve koku halüsinasyonları gibi duyusal algı bozuklukları ile devam eder. Ciddi ve gerçekçi intihar düşünceleri görülür, bebekten kurtulma fikirleri de vardır. Olayları ve eylemlerin sonuçlarını değerlendirme becerisi ortadan kalkar.

Tüm bunların ışığında, bu zorlu dönemde kadınların yanında olmak hem anne sağlığı açısından hem de bebeğin sağlığı açısından oldukça önemlidir; ancak ülkemizde doğum öncesi takipler daha yeni yeni benimsenirken, doğum sonrası takipler daha henüz yeterli olarak yapılamamaktadır. Bu yüzden anne ve bebek sağlığı konusu çok daha ciddiye alınmalı ve bunun gerektirdiği şekilde davranılmalıdır.



“Babam arıyor, babam arıyor. Oleeeeyyyyy !” diye küçük kızın sevinç çığlıkları duyuluyordu, annesi telefonun diğer ucunda yakın bir arkadaşı ile konuşurken.

Annesi ile babası ayrılalı birkaç yıl olmuştu. “Küçükken çok bir şey anlamamıştı, her şey normal gibiydi” diyordu anne. Taa ki babası kendine yeni bir düzen kurana kadar. Son birkaç aydır kızını görmez olmuştu. İşlerin yoğunluğu ve düzen değişikliği ona belki de bazı sorumluluklarını unutturmuştu.

Kim neyi nasıl düşünür, olaylara nasıl bakar, durumu nasıl yorumlar bilinmez ama bilinen tek bir gerçek vardı. Küçük kız çok değişmişti ve çevresindekiler onun bu durumundan oldukça şikayetçilerdi.

Boşanma olaylarından en çok etkilenen maalesef çocuklar oluyor. Onların inandığı, kendini güvende hissettiği o küçük dünyaları birden değişikliğe uğradığında; onlar da dağılıyorlar, toparlanmaları uzun zaman alıyor ve toparlandıklarında çok şey değişmiş oluyor.

Küçük bir çocuk için anne-baba modeli güven demektir, korkusuz olmak demektir. Anne-babayı bir arada görmek mutluluk demektir.

Böyle beklenmedik bir durumla karşılaştıklarında, çocuklar çok fazla duygularını ifade edemezler. Gösterebildikleri tek duygu çoğu zaman öfkedir, bazen de mutsuzluktur. Genelde duygularını, düşüncelerini davranışlarındaki bozulmalardan, değişikliklerden hissederiz. Çok sakin olan çocuk bir anda dünyanın en huysuz, kaprisli çocuğuna dönüşür. Onu memnun etmek, güldüğünü görebilmek artık güçtür. Yerinde duramayan, kararsız ve amaçsız hareketler sergileyen, ilgi odağı olmaya çalışan, agresif davranışlar ortaya koyan, hayattan zevk almayan bir çocuğa dönüşüverir birden.

Onun için çoğu şey zevk vermez artık. Arkadaşları ile oynamaz, çoğu zaman onlarla kavga eder ya da hiç görüşmek istemez. Oyuncaklarını kırar, bebeğine zarar verir. Okul çağındaysa tüm şevki kırılır, ödevlerini unutur, bir türlü oturup çalışmak istemez. Motivasyonu ve performansı düşer. Öğretmenleri tarafından yapılan geri bildirimler veliyi üzmeye başlar.

Yeme düzeni bozulur. Uykular kaçar, korku dolu rüyalar küçük bedeni bir türlü rahat bırakmaz. Evin düzeni değişir. Mızmızlanmalar, tutturmalar peşi sıra gelir. Çoğu zaman ağlama ve öfke nöbetleri olur. Bazen de tamamen içine kapanır. Kendi sessiz dünyasına çekilir ve kendince güven ortamını kurmaya çalışır. Hayat onun için çok zor ve korkutucudur artık.

Hele bir de çocuk sadece bir ebeveyninde kalıyor ve diğeri onu görmekten, onun sorumluluğunu almaktan kaçıyorsa bir kez daha yıkılır. O artık çok mutsuzdur ve bu yeni düzene alışması onu çok zorlayacaktır.

Çoğu zaman yetişkinlerin bile altından kalkamadığı bu zorlu süreç, çocuklar için oldukça korkutucu ve belirsizliklerle doludur. Terkedilme, sevilmeme, yalnızlık hissi; akıllardan gitmeyen, tekrarlayan, huzursuzluk yaratan düşüncelere dönüşür.

Dolayısıyla bu zorlu süreçte bir uzmandan yardım almak ve çocuğa onun doğrultusunda birtakım gerçekleri anlatmak en doğrusudur. Ebeveynler çocuğun ihtiyaçları ve beklentileri hakkında bilinçlendirilmeli, çocuğun ihtiyacı olan güven ortamı yeniden ve kısa sürede kurulmaya çalışılmalıdır. Aynı zamanda boşanma sürecinin öncesinde ve sonrasında alınan psikolojik destek; ileride çocuğun daha sağlıklı, ruhsal olarak güçlü, sosyal olarak yeterli, kendine ve başkalarına yetebilen, başarılı ve mutlu bir birey olmasını sağlayacaktır.

bottom of page